Amel dedim başlıkta, belki dinsel tandanslı bir arkadaş da
okur diye. Çünkü anlatacaklarım var, ey insanlık!
Bugün içmeyeceğim dediğim her gece içtim. İlk kez sünnet düğünümde sarhoş olmuştum. Belki korkudandı tam hatırlayamıyorum. Çocukluğum kötü geçmedi oysa. İzmit gibi bir kentte ne kadar iyi geçebilirse o kadar iyi geçti çocukluğum. Çocukluğuma inme gereksinimi neden hissettim onu da bilmiyorum ya. Ha.. ilk sarhoşluktan gelmiştik buraya. Neyse iyi geçti velhasılkelam.
Lisede pazartesi günleri okuldan kaçardık, ders programı
berbattı o gün. Zaten eğitim sisteminin de berbat olduğunu düşünürdük arkadaş
grubu olarak. İlk kez “düşünmeye” başladığımız zamanlardı belki de. Marinada öğleden
sonralarını içerek geçirmeye başladık. Okul üniformalarıyla içmek bir
başkaldırıydı belki bizim için ya da benim için. Ne konuşurduk tam
hatırlamıyorum ama genel olarak goy goy yapardık sanırım ya da aşk meşk
durumları. Herkesin bir sevdiği vardı tabi. Genç “adamlardık” sonuçta. Kitaplarla
tanışmaya başladığım zamanlardı, önceleri her ergen gibi bilgisayar oyunları ve
futbolla ilgilenirdim ben de. Yeni alanlar açmayı böyle böyle öğrendim biraz. Edebiyat
diyordu arkadaşın biri, edebiyat önemli. Edebiyat öğretmeniydi babası ondan da
olabilir ama yanılmıyordu. Neyse biz içmeye devam ediyorduk her şey güllük
gülistanlık olmasa da devam ediyordu hayat. Herkes bir biçimde bir şeyler
yaşıyordu, sanırım sıra bana gelmişti. Aşık oldum. Aslında aşık olup olmadığımın
farkında değildim ya da aşkın ne olduğu konusunda emin değildim ama bir “yaratıcı”
vardı. Beş şık arasına hep bir altıncıyı eklediğim zamanlar tabi. Kahvenin içine
ufaktan viski katıp hayal kurduğum dönemler. Arada sivilceler falan. Dersane çıkışları
kafelerde buluşmak, o çay içerken ben kivi içerdim. Bir sürü şeyden konuşmak ne
çok konuşurmuşuz oysa ya da konuşacak ne kadar çok şey varmış. İlk el ele dolaşmalar ilk öpücük falan. Anlam dünyasının
ters yüz olması. Her güzel şey gibi kısa sürdü ama ilk aşklar
başka yerde durur düsturunu unutmadık. Sonrası üniversite.
Hayatıma apayrı bir anlam katan şehir, Edirne. Torunlarım olursa anlatacağım çok şey olabilir eğer o zaman bunları hatırlarsam. Bir yandan içmeye yine devam ediyoruz tabi ayrılık fena koydu zaar. İlk zamanlar sanki her şeyin cevabı bende gizliymişçesine yaşıyorum, ateşliyiz sonuçta. Önlerde ve her yerde olmaya gayret ediyorum. Farkındalık yaratmak hoş tabi. Bir yanıyla kendine anlam katmak da. Her yere yetişmeye çalışıyorum arada anamın babamın yolladığı paranın hakkını vermek için derse giriyorum. Sanırım ilk o zaman fark ettim. İnsan hep bir yanıyla eksiktir. Çünkü her yere yetişemiyorsun. Bu arada içmeye devam ediyorum tabi. Hatta araya duygusal yakınlıklar da giriyor. İnsan ne kadar yoğun olursa olsun zaman zaman kenara çekilip huzur bulabileceği bir kucak, içindeki sevgiyi paylaşabilecek birilerini arıyor. Böyle zamanlarda yanımda olanlara koca bir selam ederek devam ediyorum. Konsere gideceğim bir gün, “öğrencilik zamanları, sosyal aktive dönemleri”, cami durağında otobüs bekliyorum. Cami durağını bilenler bilir. Bir yol üstü durağı, sıradan. Döndü bana bineceği otobüsü sordu. Aynı istikamete giden insanların yolları elbette çakışır. Ben de aynı yere gidecektim. Beraber gittik. Ben yine aşık oldum. Cami durağının karşısındaki meyhanede oturuyorum sürekli belki tekrar görürüm. Zaten hep cami durağının karşısındaki meyhanede oturuyordum ama işin ekstra bahanesi bu da. Sonra o meyhaneye beraber gitmeye başladık. Gecenin bir yarısı eve giderken cami durağında ilk öpüşme. O camiyi oraya yapan tarihsel şahsiyete minnet duyarak ezberimi bozan kadınla gecenin karanlığına karışmak, sanki tüm şehrin uyuduğu ama bizim uyanık olduğumuz bir andı. Her yere yetişmenin yanına bir de bu eklenmişti. İyi ki de eklenmişti. Çok da güzel eklenmişti. Çünkü çaktırmadan “vademecum “ okuyordum. Artık her derde deva bir ilaç biliyordum. Edirne’nin tüm sokaklarını havadan görebilecek kıvamdaydım. Yine içiyoruz tabi. Aynı evde nasıl yaşanır onu öğrendiğim dönemler. Bu arada yine her yere yetişmeye çalışıyorum. Varoluşumu anlamlandırmaya yönelik çabalar. İleride ben ne olacağım kaygısı şimdiki kadar yok tabi. Bu ilginç bir çatışma kendi içimde yaşadığım. Neyse, aynı istikamete giden insanların çakışan yolları bir gün ayrılırmış onu öğrendim. Bu öğrenme süreci epey sancılı oldu tabi. Eğitim sistemimizdeki gibi ezberle öğretmiyor hayat, bizatihi uyguluyor. Sancılı dönemi atlatmanın en etkili yollarından biri daha da önde olmak algısıyla hareket ettiğim dönemlerde, her yere yetişmenin yanına bir de çalışmak zorunda olma hali eklendi. Gerçi dönem dönem hep çalışmıştım o zamana kadar. Küçük işler. Bu seferki de küçüktü ama sürekliydi. Hep sorguluyordum ama ilk kez bizzat şahit oluşumdandır sanırım, zorunlu çalışmanın ya da hayatın idamesi için çalışmak zorunda olmayı sonuna kadar sorguladığım zamanlar. Bu zamanlarda da birileri oldu, daha yakından kendimi anlattığım. Kimini ben kırdım kimi beni. Hepsi güzel, samimi anılar benim için. Sonrası izmite mecburi dönüş.
Yaşadığım 7 yıl sonunda Edirne’den ayrılmak epey sıkıntılı
bir şeydi. Ayrıca İzmit’te hemen atılacağım bir hayat yoktu ailem dışında. Yine içmeye devam ediyorum bu şehirde de. İş aradığım
ama bulamadığım dönemler. “İşçi sınıfıyla kurduğum tek bağ, babamı uyandırmak için kurulu olan saatin 5.30’da
çalan alarmı.” Kimsenin böyle
zorlaması ya da baskısı olmasa da kendimi işe yaramaz hissettiğim zamanlar. Belli
bir çevrenin olmaması ya da benim yeni bir çevre kurmak için enerjim
olmamasından kaynaklı olsa gerek evde uzunca vakit geçirip sıkılmanın sınırını
aradığım dönemler. Kendime yeni uğraşlar bulmak için çabalıyorum. Okuyorum,
izliyorum, içiyorum zamanı tüketiyorum. Yeni
insanlarla tanışıyorum yeni hayatları öğreniyorum. Artık bir yere ya da bir
şeye yetişmeye çalışmıyorum. Her şey çok
statik. Arada arkadaşlarımı görmek için İstanbul’a gidiyorum. Eskiden pek de
itibar etmediğim bir konu olan “statü” sorunu kafamı kurcalıyor. İnsanların yaptıkları
işle kendilerini tanımlıyor oluşu ilk defa dikkatimi çekiyor. Öyle böyle çekmek
değil. Kafamda bunları hesaplarken eski bir tanıdığa denk geliyorum izmit-İstanbul
arasında geçen yolculuklarda. Kafamda türlü kez anlam değiştirmiş insanlık
tarihinin en eski kavramlarından olan aşkla karşılaşıyorum yine. Akşamdan kalmalıkla
yeni bir güne uyanmak arasında bir sıcaklık bu. İzmitten istanbula giden
belediye otobüsünün saatlerini ezberden sayıyorum. Malum işsizim. Bu 2 saatlik
yolculuğu biyolojik saatime göre 20 dakikaya indiriyorum. Ve saygın bir meslek
olarak pilotluğu düşünüyorum. Yine içiyorum tabi içtiğim zaman hep pilot
olduğumdan bana çok yabancı gelen bir meslek değil bu. Kafamı kurcalayan “statü”
sorununda statükoya yenik düşerek işsizliğe devam ediyorum. Bu arada izmit İstanbul
yolculuklarımın amaçlarından biri eksiliyor ve bu haliyle üzücü de oluyor. Zaman
öyle bir daralıyor ki, sanki devlete hiç borcum yokmuş gibi bir de “vatan borcu”
kapıyı çalıyor. Her ne kadar istemesem de mecburen bu borcu da ödemek durumunda
kalıyorum. Askere gidiyorum. Nispeten iyi olan koşullarımdan dolayı içmeyi hiç
kesmiyorum. Bu kadar sıkıcı bir işi yaparken alkol dışında bana soluk olan
biriyle karşılaşıyorum. Başta temkinliyim ama sonra kendimi teslim ediyorum. Kendime
bir insan daha kaç kez aşık olabilir diye sorarken aşkın biçiminin
değişebileceğine kanaat getiriyorum. Dört bir yanı dikenli tellerle çevrili bir
kışlada kendimi İstanbul’un her yerinde hissediyorum. Çünkü soluk alabiliyorum.
Bir haftasonumu arkadaşlarıma ayırırken bir haftasonumu ona ayırıyorum. Hayat olmasa
da ben insanlara eşit davranıyorum. O varken zamanın ve mekanın önemi kalmıyor.
Çocuksu şaşkınlığı var, kadınsı ağırlığı, insansı yorgunluğu. Askerliği bitirip
izmite dönüyorum. İş aramaya devam ediyorum. Bu sefer daha özgüvenli. Çünkü borçlardan
birini kapadım. İzmit İstanbul arası yolculuklar yine devam ediyor. Kadıköy farklı
bir anlam ifade etmeye başlıyor. Rıhtımdan
boğaya çıkan tramvayla yarışıyorum hep ben kazanıyorum. Ve içmeyi hiç
bırakmıyorum.
Bugün içmeyeceğim dediğim her gece içtim. Bugün de içmeyecektim ama en uzun gecenin uzunluğu hayatımı iki sayfaya sığdırmama yetti. Malum hala işsizim, okuyorum izliyorum yazıyorum içiyorum seviyorum.
Bugün içmeyeceğim dediğim her gece içtim. Bugün de içmeyecektim ama en uzun gecenin uzunluğu hayatımı iki sayfaya sığdırmama yetti. Malum hala işsizim, okuyorum izliyorum yazıyorum içiyorum seviyorum.