10 Nisan 2014 Perşembe

Dört yanı dikenli telle çevrilmiş, tanrı tarafından lanetlenmiş Babil'deyim sanki. Doğayı kıskandıracak derecede "yeşille" dolu bu yerde; birbirinden farklı diller konuşan ve birbirini anlamayan yüzlerce insanla yaşıyorum. Bu kadar çok dil ve bu kadar çok yeşil pekiştirilmiş yalnızlığa yol açıyor ve aradığım özgürlüğe şuanda ulaşılamıyor. Metalle çevrilmiş bu yerde pas tadı geliyor yediğimden, içtiğimden. Uyku metalik, sesler metalik, hisler metalik... Kuşlar bile ağır metal sıçıyor birbirini anlamayanların yarattığı kirlilik yüzünden. Cinsel organları ağızlarında gezen yüzlerce genç adam kadınlığı iğfal ediyor her cümlede. Toprağı sıksan testosteron fışkıracak toprağı sıksan iktidar... Ağızlarındaki cinsellikle milli manevi duygularına mastar eklerine müdahalede bulunuyorlar ve ben, tüm kutsallarla çelişki içinde, onların "hassasiyet"lerine şaşırmıyorum.
Kendi kendinin efendisiz kölesi burada zaman. Kırbaçladıkça koşmaya direnen yarış atı belki de. Farklı bir matematik işliyor; 3-5'ler, 7.62'ler... Sayılar azaldıkça anlam artıyor, umut artıyor. Sayılar azaldıkça umut biriktiriyorum ve sadece yalnız kaldığımda buradan başka yerlerde de bir yaşam olduğunu hatırlıyorum.