13 Ocak 2016 Çarşamba

Bir Akşam Gezintisi

"Takarak Aşk Kanadını Yakında Geleceğim!"
Ümit Besen

Dünkü kadar güneşli değildi hava ama ortalama bir kış gününe göre oldukça ılıktı. Bir süre evde vakit geçirdikten sonra hava almaya karar verdiler, Feride ile Yusuf. Sahile inip biraz yürüyüş yapıp hava aldıktan sonra yine eve dönecek ve yemek yapıp film izleyeceklerdi. 


Dar sokaklardan geçip sahile indikten sonra sahil yolunun deniz tarafından değil de, iç tarafından yürümeye başladılar. Belki deniz tarafı aralarındaki belirsizliği derinleştirecekti belki de gerçekten karşıya geçmeye üşenmişlerdi. Olsundu. Yusuf için bu durum rahatsızlık verici değildi. Ilık meltemi arkalarına alarak ağır ağır yürürlerken yavaşça yağmur çiselemeye başlamıştı. İnsanlar, arabalar, kuşlar, zaman çok hızlı ilerlerken onlar tıpkı yağan yağmur gibi yavaşça ve zamandan azade yürüdükleri yolun farkına vararak yürümeye devam ediyorlardı. Feride'nin gülerken kısılan gözleri onu çok sevimli kılsa da yüzünde yerleşik bir hüzün vardı. İkisi de mutsuz değildi ama genel olarak hüzünlü ve düşünceliydiler. Belki de bu durum aralarındaki belirsizlikten ya da bu belirsizliğin yarattığı hislerden kaynaklanıyordu. Yusuf bu durumu bildiğinden yol boyunca keyifli şeylerden bahsediyor, espriler yapıyor, hatta bazen esprileri sündürme pahasına lafı uzatarak Feride'nin yüzünü güldürmeye çalışıyordu. Zaman zaman başarılı da oluyordu. Bir süre yol boyunca böyle yürüdükten sonra yol üzerinde bulunan bir otobüs durağına oturdular. Feride yorulmuştu, bu biraz da hayatın bu kadar boktan oluşunun verdiği bir yorgunluktu. Otobüs durağında birer sigara yaktılar, sessizce; geçen insanları, arabaları, denizi, gemileri, uçan martıları seyrettiler. Bu susuş; Feride için, belki geçmişin bileğinde şıngırdayan prangasından kaynaklanıyordu ama Yusuf için hüznü paylaşmak ve tüm belirsizliğe rağmen aralarındaki derinliği korumak adına olduğu kesindi.

Bu susuş devam ederken otobüsler, taksiler, dolmuşlar, insanlar durağın önünden geçiyor ama hiçbir şey ya da hiç kimse Feride ile Yusuf'u rahatsız etmiyordu. Ta ki üniversite öğrencisi oldukları muhtemel iki genç kadın durakta durup yolun bu tarafından mı, yoksa diğer tarafından mı otobüse binmeleri gerektiğini kendi aralarında sinir bozucu bir şekilde tartışana kadar. İki genç kadın kendi aralarında tartışırken Feride ile Yusuf'un tüm dikkatleri bu iki genç kadına takılmıştı. Aralarındaki tartışma anlamsız ve bir o kadar kolay çözülebilecek bir sorundu. Sigaralar bitmişti, iki genç kadın yanlarından uzaklaşmıştı ve hava da biraz sertleşmişti. Eve dönmeye karar verdiler.

Yine sahil yolunun iç tarafından geldikleri yolun ters istikametine doğru yürümeye başladılar. Hava biraz sertleştiği için giderken arkalarından esen ılık meltem yerini yüzlerine çarpan bir rüzgara bırakmıştı. Yol boyunca, geçtikleri binalardan ve cumbalı eski ahşap evlerden bahsettiler. Hava iyice kararmıştı akşam kendini iyiden iyiye hissettiriyordu. İkisinin de karnı acıkmıştı. Belki de Feride'nin susuşu bu yüzdendi.

Yol üstünde salaş bir restoranda balık yemeyi önerdi, Feride. Yağmurlu hava ve deniz kenarında başka hangi yiyecek daha çok keyif verebilirdi ki? Restorana girdiler, muşambadan bir tenteyle kapatılmış olan sigara içilen bölümün en sonundaki kirli masaya oturdular. Bir süre bekledikten sonra 65-70 yaşlarında daha sonradan adının Kemal olduğunu öğrenecekleri yaşlı bir garson kirli masayı toplamak üzere gülümseyerek yanlarına geldi ve hoş geldiniz dedi. Yaşlı garson Kemal, yaptığı işi yıllarca yapmış olmanın ona kattığı bir bilgelikle ve ağır hareketlerle kirli masayı toplayıp yeni servis açtı ve masaya menü bırakıp yavaşça uzaklaştı. Kemal'in bu tavırları Feride ve Yusuf'ta sanki bir öyküdeymiş ve onlar da bu öykünün baş kahramanlarıymış hissini uyandırıyordu. Ne yiyeceklerine karar verdiklerinde sipariş vermek için bakınmaya başladıklarında diğer garsonun yaşlı garsona "Kemal Abi" diye seslenmesiyle yaşlı garson Kemal onlar için de Kemal Abi olmuştu. Kemal Abi siparişleri aldı. Siparişler gelmeden önce Feride ile Yusuf birer sigara yaktılar ve öyküde olma hissini siparişler gelene kadar konuştular. Siparişler gelmişti. Biri mezgit biri hamsi söylemişti ortaya bir çoban salata ve birer de bira. Deniz kenarında balıkla rakı içmenin uygun olduğunu ikisi de biliyordu ama paraları buna yetmişti. İkisi de bunu dert etmediler. Yemek yerken Yusuf yine Feride'yi güldürmeye çalışıyordu. Hani Allah var, Feride de güldü mü çok güzel gülüyordu ve Yusuf onu güldürmeyi başarabiliyordu. Yemek bitti. Hala biraz biraları kalmıştı, yemek üzerine birer sigara yaktılar sonra hesabı ödeyip restorandan çıkıp eve doğru yürümeye koyuldular. 

Feride üşümüştü, Yusuf elini Feride'nin omzuna atmıştı ve bu sefer onlar da gerçek dünyaya ayak uydurup daha hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Dar sokaklardan eve doğru yürürken yine önünden geçtikleri binalardan ve evlerden bahsediyorlardı. Ev önemliydi, evde olmak önemliydi. Sonunda eve vardılar.    

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder